Bir zamanlar Melena adında bir krallık varmış. Büyük, güçlü ve bereketli bir krallıkmış.
Hikâyemizin geçtiği zamanlarda bu krallığın başındaki kral hümanizm ve barıştan yana, büyük kalbi sevgi ve neşe dolu bir adammış. Karısı ve küçük kızına her şeyden daha fazla değer verirmiş.
Kralın karısı 7 cihana nam salmış bir güzellik ve zekâya sahip olan Athena imiş. Babasının sevecenliğini ve neşesini, annesinin zekâ ve güzelliğini aldığını daha şimdiden belli eden küçük prensese kral ve kraliçe Feronia adını vermişler.
Bu kızın gelişi bütün ülkeye bir sevinç ve huzur getirmiş. Toprak kazanmak için hiçbir savaş girişinde bulunmamış kral. Çünkü savaş olsun, insanlar ölsün istemiyormuş. Elbette bütün krallar böyle düşünmüyormuş. Onun bereketli ve güzel topraklarına göz diken, kıskanan bir çok kral varmış. Birçok kez topraklarına saldırılmış Melana’nın. Fakat askerleri o kadar güçlüymüş ki ellerinden toprak almak, onları alt etmek mümkün olmamış. Risus da her zaman barış sağlamanın topraklarını ve gücünü kaybetmeden kimseyi öldürmemenin bir yolunu bulmayı başarmış.
Nemesis isimli bir kraliçe bu duruma çok sinir oluyormuş. Melena’nın aksine kendi ülkesi Furtina’ya daimi olarak karamsarlık, şiddet ve kötülük hâkimmiş. Kadınların dışarı çıkmayı bırakın pencerelerini aralamaları bile mümkün değilmiş. Kocalarının, oğullarının, kardeşlerinin canları için her zaman endişe duyuyor ama onların iyi olmaları için ellerinden bir şey gelmiyormuş. Erkeklerin ise her zaman tetikte olmaları gerekiyormuş. Çünkü her an biri karşısına çıkıp ona saldırabilir veya karısına tecavüz edebilir, çocuğunu kaçırabilir yada öldürebilirmiş. İşte Furtina’nın sokakları böyle şeylerle doluymuş. Bu yüzden Nemesis Melena’yı çok kıskanırmış ve yakıp yıkma arzusuyla dolarmış. Artık bu duygularını bastıramayacağına karar verdiğinde balkan konuşması yapmış.
“Sahip olduğunuz şiddet ve öfke duygularınızı birbirinize yansıtmak zorunda değilsiniz. Hepinizin bir birine ihtiyacı var bu topraklar içerisinde, dahası bu öfkeniz ve şiddetinizle bu toprakları genişletebilir daha bereketli topraklara daha düzenli hayatlara sahip olabilirsiniz. Birlikte büyüdüğünüz komşularınıza kötülük etmektense hiç tanımadığınız sizi bu topraklara sıkıştırıp dışarıda gülüp eğlenen yabancılara, düşmanlarınıza kusun öfkenizi. Onlar size bakıp alay ediyorlar. Oysa böyle bir şeye hakları yok. Neden siz onlarla alay etmeyesiniz? Yakın zamanda Melena topraklarına bir savaş düzenleyelim isterim ama bunu sizin düzenli ve sıkı bir şekilde çalıştığınızı ve hazır olduğunuzu gördüğümde yapacağım. Bu savaşı kazanırsak hepinize güvenli, sağlıklı, mutlu ve zengin hayatlar vaat ediyorum Furtina halkı.”
Halk duyduklarından etkilenmiş. Kraliçe oldukça ikna edici konuşabiliyormuş fakat halkın dikkatini ne zenginlik ne de huzur dolu hayat fikri çekmiş. Onlar, şiddeti birbirlerine yansıtmaktansa başkalarına yansıtmaları gerektiği konusunda kraliçeyi haklı buldukları için etkilenmişler ve çalışmaya başlamışlar.
Nemesis savaş kararını gizli tutmuş. Risus’u hazırlıksız yakalamak istiyormuş bu yüzden savaşı ilan etmemiş. Ancak Nemesis’in bilmediği bir şey varmış. Melena topraklarının hatırı sayılır bir kısmını ormanlar kaplıyormuş hatta Melena da başlayıp onun sınırlarını aşan bir orman varmış: Primrose. Risus sınırları içerisindeki ormanlarda yaşayan hayvanlara öyle güzel davranırmış ki hayvanlar Risus’u efendileri olarak kabul ederlermiş. Kuşlar Risus için gizli casusluk yaparlar, her yaz yaptıkları göçlerde neler görüp duyduklarını anlatırlarmış. Yine böyle yolculuklarından birindelermiş. Furtina’nın üzerinden uçarlarken yapılan savaş hazırlıklarını görmüşler ve Melena’ya geri dönüp gördüklerini anlatmışlar. Risus savaş hazırlıklarının kime karşı yapıldığını bilmiyormuş bu yüzden ilk başta kendi üzerine alınıp endişelenmemiş. Yinede içine bir şüphe düşmüş ve yüzü asılmış. Durumu anında fark eden Athena sorunun ne olduğunu sormuş. Risus durumu anlatmış. Athena biraz düşünmüş ve Nemesis’i Melena’ya krallığa davet etmesini istemiş. Risus karşı çıkmış.
“Bu kadın muhtemelen bize savaş açmak için hazırlık yapıyor. Onu bu sarayda ağırlamak intihardan başka bir şey olmaz. Seni, Feronia’yı yada bu topraklarda yaşayan hiç kimseyi tehlikeye atamam ben.”
“Nemesis’i buraya bir anlaşmayla çağırabiliriz Risus. Buraya geldiği andan gittiği ana kadar bilerek ve isteyerek bir karıncayı bile incitmeyeceğine Zeus ve Artemis’in önünde yemin etmek şartıyla buraya gelebileceğini söyleyen bir mektup yollarız, kabul ederse gelir ki bu savaş hazırlıklarını bizim için yaptığının büyük bir işareti olur. Eğer etmezse -ki bence edecek- şimdiki durumdan daha kötü olmaz. Haksız mıyım ?”
Risus cevap vermemiş. Karısının önerilerine her zaman saygı göstermiş ve birçok krallıkla barışı onun fikirleri sayesinde sağladığını biliyormuş ama bu sefer istediği şey krala çok saçma geliyormuş. Neden böyle bir öneride bulunduğuna anlam veremiyormuş. “Planladığı bir şey var, orası kesin.” Diye düşünüyormuş kral “Ama bu teklifi yapsam bile Nemesis bunu kabul etmez ki..”
Kral bütün gece düşünmüş ve sabah teklifi yapmaya karar vermiş. Nemesis’in kabul etmeyeceğinden eminmiş bu yüzden hem teklifi yapmış karısını kırmamış olacak hem de halkını ve ailesini korumuş olacakmış. Bir güvercinle birlikte akşamüzeri mektubu göndermiş. Athena “gelecek, göreceksin.” Diyormuş Feronia ile oynarken kendinden oldukça emin bir ses tonuyla. Feronia annesine gülerken babasına bakıp onunda neşelenmesini ister gibi annesinin yaptıklarını ona yapıyormuş, gözünü elleriyle kapatıp açıyor dilini çıkarıyormuş. Ona bakarken neşelenmemek mümkün değilmiş.
Athena haklıymış. Nemesis’in ilk baştaki siniri geçince kabul etmeye karar vermiş. Orada kaldığı sürece krallığı iyice araştıracak surları yıkmanın ve krallığı elde etmenin daha kolay yollarını bulabileceğini ve bu davetin onun açısından çok iyi olacağını düşünüyormuş. Teklifi kabul ettiğine dair kısa bir cevap yazıp güvercinle geri göndermiş. Risus notu aldığında küçük dilini yutacakmış neredeyse, ret edeceğinden o kadar eminmiş ki. Oysa Nemesis’in 2 gün sonra geleceğine dair yazdığı cevabı elindeymiş işte. Bu kötü kalpli kadın onların huzurunu, mutluluğunu çalacakmış. Kral bunu hissedebiliyormuş. Bunları düşünürken Athena’nın cevabı onun düşüncelerinin ufak bir kanıtı gibiymiş.
“Bu daveti o kadar çok düşünüyorsun ki eski neşeni kaybetmek üzeresin.” Ve devam etmiş “ Feronia bile bunu farkında ve bu onu etkiliyor. O da yüzünü asmaya başladı. Bu durum ise beni gittikçe daha çok korkutmaya başladı. Sen Melena’nın kralısın. Sana güçlü olmak yaraşır, tedirgin olan Nemesis olsun. Sen değil.”
Bu sözler kralı kendine getirmiş. Athena haklıydı, eğer o güçsüz olursa halkı da zayıflardı ve yakın zamanda olacağını artık çok iyi bildiği savaşta en son ihtiyacı olan şey zayıflıktı.
Hazırlıklar ve düzenlemelerle 2 gün hızla gelip geçmiş. Bu hızdan etkilenen 2 kişi varmış; biri Feronia, o bu durumdan çok memnunmuş etraftaki hız onu heyecanlandırıyormuş. Diğeri de Risus’muş, o da heyecanlıymış ama ne kadar belli etmemeye çalışsa da korkusunu yenemiyormuş. En nihayetinde Nemesis krallığa gelmiş. Etraftaki çiçeklerin renkliliğinden tutun halkın yüzünden eksilmeyen gülücüklere kadar her şey Nemesis’in sinirlerini alt üst ediyormuş. Zeus ve Artemis’in önünde yemin etmemiş olsa bir dakika durmaz ateşe verirmiş buraları ama onların gazabı Nemesis’e geri adım attırıyormuş. 1 hafta boyunca bilinçli bir şekilde yaprak koparması bile yasakmış. Bu onu daha da kızdırıyormuş. Fakat şuanda yüzüne 40 yıllık dostunu ziyarete gidiyor ifadesi oturtmuş bir şekilde, tanrıçalara yaraşırcasına oturuyormuş kömür karası atının üzerinde. 2 hizmetkârı da iki yanında aynı asaletle duruyorlarmış.
Krallığa giriş yapmasıyla halk onu kendi kraliçeleriymiş gibi karşılamış. Şarkılar söyleyip ona çiçekler atıyorlarmış. Nemesis onları böyle görünce çok şaşırmış. “Neden bu kadar mutlular ki?” diye düşünmüş “benim halkımda olmayıp da bunlarda olan ne?” Cevabını ise Risus ve Athena’yı gördüğünde vermiş. Onların neşesi halka yansıyordu, özellikle Risus nam saldığı kadar neşeli bir adamdı ve Athena da söylendiği kadar güzeldi hatta belki de daha güzel. Bu gerçekler ise onu kıskandırmaktan başka bir işe yaramamış. O halkına güler yüz ve sevgi gösteren bir hükümdar değildi. Onlar da sevecen bir halk değildi.
Nemesis için en dayanılmaz olan Feronia’nın varlığı, mutluluğu, güzelliği, sevecenliği ve sevilmesiymiş. Kısaca Feronia Nemesis’i delirtmiş. Çünkü Nemesis kendini bildi bileli bir kızı olsun istermiş. Tıpkı Feronia gibi kocaman gözleri, kalın dudakları, parlak beyaz bir teni olan, zeki ve mutlu bir kızı olsun istemiş. Onun gibi karamsar, sıkıntılı, kötülük düşünen, intikam almayı seven biri olmasın istermiş. Hep böyle bir evladın hayalini kurarmış. Ama buna hiçbir zaman sahip olamamış. Çünkü kimseyi sevemiyormuş. Nemesis güzel ve istenen bir kadınmış ama krallığını, hâkimiyetini kimseyle paylaşmaya dayanamıyormuş. Hayatında bir kez âşık olmuş. Ancak adam halktan biriymiş. Furtina’nın gelenekleri ve kurallarına göre ya adamla evlenip onunla beraber halktan biri gibi yaşayacakmış ya da tek başına krallığını yönetmeye devam edecekmiş. Çünkü hükmetme hakkı eğer kadındaysa halktan biriyle evlendikten sonra hükmetmeye devam edemezmiş, soylu biriyle de evlenirse hâkimiyet kadın için kısıtlanır daha çok adama geçermiş. Nemesis kraliçeliği seçmiş. Bu tercihi Nemesis’in âşığını ağır gelmiş. Onu asla affedememiş. Bir vakit geçmiş ve adam dayanamayıp sarayın önünde kendini ateşe vermiş. Nemesis’in gözleri önünde adam kül olmuş. Günlerce ağlamış, camları tuza döndürmüş, kendisini odaya kapatmış, kimseyle konuşmamış ve bayılana kadar ne yemek yemiş ne su içmiş. En kötüsü ise intikam alacak kendisinden başka kimse yokmuş, o bunu biliyormuş ve bu da onu daha fazla tüketiyormuş. Resmen daha çok üzüyormuş. Fakat halk başıboş bırakmaya gelmiyormuş. Hemen işleri asmaya, olay çıkarmaya başlıyorlarmış. Bu yüzden Nemesis kendini toparlayıp uğruna aşkından vazgeçtiği halkının başına geçmiş. Ama bir daha kimse onu gülerken görememiş, birine sevgi dolu bir şey söylerken duymamış. Oysa Nemesis’te insanın kalbini yumuşatan bir gülümseme varmış eskiden.
Nemesis tam anlamıyla “kusursuz” ağırlanmış. Her istediği yapılıyor, rahat etmesi için bütün çalışanlar seferber oluyorlarmış. Hakkını vermek gerekir Nemesis de oldukça saygılı, terbiyeli, olması gerektiği gibi bir misafirmiş. Yemek saatinde sofrada olur muhabbetlerine katılıyormuş. Ama tüm çabalara rağmen kimse onu güldürememiş. Bir tebessümden ileriye gitmiyormuş yüzündeki ifade, onu da yalnızca nezaketten yapıyormuş. Sabahları 2 hizmetkârıyla birlikte krallığı gezip insanlarla tanışıyormuş, Athena’yla sohbet ediyormuş. İlk günden sonra Feronia’yı hiç görmemiş. Ondan bilerek uzak duruyormuş. Gelip geçen zamanda içinde biriktirip çoğalttığı nefret ve kıskançlığın onu gördüğünde patlak verip daha fazla saklanmayacak hale gelmesinden korkuyormuş.
Ziyaretin son gecesinde odasının camından sarayın pembe, sarı, mor, beyaz renkte çiçeklerin Melena’nın sembolünü olan を şeklini oluşturdukları bahçeyi izlerken arkasında bir ses duymuş. Dönüp bakmış ki Feronia tarağının sapıyla sandalyeye vurarak düzenli bir ses çıkarmaya çalışıyormuş. Bunu yaparken yüzündeki ifade o kadar tatlıymış ki başta Nemesis’i gülümsetmiş. Fakat sonra kızın odasına nasıl girdiği ve tarağı vurmaya devam ederse kırılacağı düşünceleri onu kendine getirmiş. Hışımla gidip tarağı kızın elinden çekmiş. Bunu istemsiz de olsa biraz sert yapmış ve Feronia’nın yüz üstü düşmesine sebep olmuş. Belki de hayatında ilk defa Feronia ağlamış. Hem de hıçkıra hıçkıra ağlamış. Nemesis paniklemiş
Nemesis savaş kararını gizli tutmuş. Risus’u hazırlıksız yakalamak istiyormuş bu yüzden savaşı ilan etmemiş. Ancak Nemesis’in bilmediği bir şey varmış. Melena topraklarının hatırı sayılır bir kısmını ormanlar kaplıyormuş hatta Melena da başlayıp onun sınırlarını aşan bir orman varmış: Primrose. Risus sınırları içerisindeki ormanlarda yaşayan hayvanlara öyle güzel davranırmış ki hayvanlar Risus’u efendileri olarak kabul ederlermiş. Kuşlar Risus için gizli casusluk yaparlar, her yaz yaptıkları göçlerde neler görüp duyduklarını anlatırlarmış. Yine böyle yolculuklarından birindelermiş. Furtina’nın üzerinden uçarlarken yapılan savaş hazırlıklarını görmüşler ve Melena’ya geri dönüp gördüklerini anlatmışlar. Risus savaş hazırlıklarının kime karşı yapıldığını bilmiyormuş bu yüzden ilk başta kendi üzerine alınıp endişelenmemiş. Yinede içine bir şüphe düşmüş ve yüzü asılmış. Durumu anında fark eden Athena sorunun ne olduğunu sormuş. Risus durumu anlatmış. Athena biraz düşünmüş ve Nemesis’i Melena’ya krallığa davet etmesini istemiş. Risus karşı çıkmış.
“Bu kadın muhtemelen bize savaş açmak için hazırlık yapıyor. Onu bu sarayda ağırlamak intihardan başka bir şey olmaz. Seni, Feronia’yı yada bu topraklarda yaşayan hiç kimseyi tehlikeye atamam ben.”
“Nemesis’i buraya bir anlaşmayla çağırabiliriz Risus. Buraya geldiği andan gittiği ana kadar bilerek ve isteyerek bir karıncayı bile incitmeyeceğine Zeus ve Artemis’in önünde yemin etmek şartıyla buraya gelebileceğini söyleyen bir mektup yollarız, kabul ederse gelir ki bu savaş hazırlıklarını bizim için yaptığının büyük bir işareti olur. Eğer etmezse -ki bence edecek- şimdiki durumdan daha kötü olmaz. Haksız mıyım ?”
Risus cevap vermemiş. Karısının önerilerine her zaman saygı göstermiş ve birçok krallıkla barışı onun fikirleri sayesinde sağladığını biliyormuş ama bu sefer istediği şey krala çok saçma geliyormuş. Neden böyle bir öneride bulunduğuna anlam veremiyormuş. “Planladığı bir şey var, orası kesin.” Diye düşünüyormuş kral “Ama bu teklifi yapsam bile Nemesis bunu kabul etmez ki..”
Kral bütün gece düşünmüş ve sabah teklifi yapmaya karar vermiş. Nemesis’in kabul etmeyeceğinden eminmiş bu yüzden hem teklifi yapmış karısını kırmamış olacak hem de halkını ve ailesini korumuş olacakmış. Bir güvercinle birlikte akşamüzeri mektubu göndermiş. Athena “gelecek, göreceksin.” Diyormuş Feronia ile oynarken kendinden oldukça emin bir ses tonuyla. Feronia annesine gülerken babasına bakıp onunda neşelenmesini ister gibi annesinin yaptıklarını ona yapıyormuş, gözünü elleriyle kapatıp açıyor dilini çıkarıyormuş. Ona bakarken neşelenmemek mümkün değilmiş.
Athena haklıymış. Nemesis’in ilk baştaki siniri geçince kabul etmeye karar vermiş. Orada kaldığı sürece krallığı iyice araştıracak surları yıkmanın ve krallığı elde etmenin daha kolay yollarını bulabileceğini ve bu davetin onun açısından çok iyi olacağını düşünüyormuş. Teklifi kabul ettiğine dair kısa bir cevap yazıp güvercinle geri göndermiş. Risus notu aldığında küçük dilini yutacakmış neredeyse, ret edeceğinden o kadar eminmiş ki. Oysa Nemesis’in 2 gün sonra geleceğine dair yazdığı cevabı elindeymiş işte. Bu kötü kalpli kadın onların huzurunu, mutluluğunu çalacakmış. Kral bunu hissedebiliyormuş. Bunları düşünürken Athena’nın cevabı onun düşüncelerinin ufak bir kanıtı gibiymiş.
“Bu daveti o kadar çok düşünüyorsun ki eski neşeni kaybetmek üzeresin.” Ve devam etmiş “ Feronia bile bunu farkında ve bu onu etkiliyor. O da yüzünü asmaya başladı. Bu durum ise beni gittikçe daha çok korkutmaya başladı. Sen Melena’nın kralısın. Sana güçlü olmak yaraşır, tedirgin olan Nemesis olsun. Sen değil.”
Bu sözler kralı kendine getirmiş. Athena haklıydı, eğer o güçsüz olursa halkı da zayıflardı ve yakın zamanda olacağını artık çok iyi bildiği savaşta en son ihtiyacı olan şey zayıflıktı.
Hazırlıklar ve düzenlemelerle 2 gün hızla gelip geçmiş. Bu hızdan etkilenen 2 kişi varmış; biri Feronia, o bu durumdan çok memnunmuş etraftaki hız onu heyecanlandırıyormuş. Diğeri de Risus’muş, o da heyecanlıymış ama ne kadar belli etmemeye çalışsa da korkusunu yenemiyormuş. En nihayetinde Nemesis krallığa gelmiş. Etraftaki çiçeklerin renkliliğinden tutun halkın yüzünden eksilmeyen gülücüklere kadar her şey Nemesis’in sinirlerini alt üst ediyormuş. Zeus ve Artemis’in önünde yemin etmemiş olsa bir dakika durmaz ateşe verirmiş buraları ama onların gazabı Nemesis’e geri adım attırıyormuş. 1 hafta boyunca bilinçli bir şekilde yaprak koparması bile yasakmış. Bu onu daha da kızdırıyormuş. Fakat şuanda yüzüne 40 yıllık dostunu ziyarete gidiyor ifadesi oturtmuş bir şekilde, tanrıçalara yaraşırcasına oturuyormuş kömür karası atının üzerinde. 2 hizmetkârı da iki yanında aynı asaletle duruyorlarmış.
Krallığa giriş yapmasıyla halk onu kendi kraliçeleriymiş gibi karşılamış. Şarkılar söyleyip ona çiçekler atıyorlarmış. Nemesis onları böyle görünce çok şaşırmış. “Neden bu kadar mutlular ki?” diye düşünmüş “benim halkımda olmayıp da bunlarda olan ne?” Cevabını ise Risus ve Athena’yı gördüğünde vermiş. Onların neşesi halka yansıyordu, özellikle Risus nam saldığı kadar neşeli bir adamdı ve Athena da söylendiği kadar güzeldi hatta belki de daha güzel. Bu gerçekler ise onu kıskandırmaktan başka bir işe yaramamış. O halkına güler yüz ve sevgi gösteren bir hükümdar değildi. Onlar da sevecen bir halk değildi.
Nemesis için en dayanılmaz olan Feronia’nın varlığı, mutluluğu, güzelliği, sevecenliği ve sevilmesiymiş. Kısaca Feronia Nemesis’i delirtmiş. Çünkü Nemesis kendini bildi bileli bir kızı olsun istermiş. Tıpkı Feronia gibi kocaman gözleri, kalın dudakları, parlak beyaz bir teni olan, zeki ve mutlu bir kızı olsun istemiş. Onun gibi karamsar, sıkıntılı, kötülük düşünen, intikam almayı seven biri olmasın istermiş. Hep böyle bir evladın hayalini kurarmış. Ama buna hiçbir zaman sahip olamamış. Çünkü kimseyi sevemiyormuş. Nemesis güzel ve istenen bir kadınmış ama krallığını, hâkimiyetini kimseyle paylaşmaya dayanamıyormuş. Hayatında bir kez âşık olmuş. Ancak adam halktan biriymiş. Furtina’nın gelenekleri ve kurallarına göre ya adamla evlenip onunla beraber halktan biri gibi yaşayacakmış ya da tek başına krallığını yönetmeye devam edecekmiş. Çünkü hükmetme hakkı eğer kadındaysa halktan biriyle evlendikten sonra hükmetmeye devam edemezmiş, soylu biriyle de evlenirse hâkimiyet kadın için kısıtlanır daha çok adama geçermiş. Nemesis kraliçeliği seçmiş. Bu tercihi Nemesis’in âşığını ağır gelmiş. Onu asla affedememiş. Bir vakit geçmiş ve adam dayanamayıp sarayın önünde kendini ateşe vermiş. Nemesis’in gözleri önünde adam kül olmuş. Günlerce ağlamış, camları tuza döndürmüş, kendisini odaya kapatmış, kimseyle konuşmamış ve bayılana kadar ne yemek yemiş ne su içmiş. En kötüsü ise intikam alacak kendisinden başka kimse yokmuş, o bunu biliyormuş ve bu da onu daha fazla tüketiyormuş. Resmen daha çok üzüyormuş. Fakat halk başıboş bırakmaya gelmiyormuş. Hemen işleri asmaya, olay çıkarmaya başlıyorlarmış. Bu yüzden Nemesis kendini toparlayıp uğruna aşkından vazgeçtiği halkının başına geçmiş. Ama bir daha kimse onu gülerken görememiş, birine sevgi dolu bir şey söylerken duymamış. Oysa Nemesis’te insanın kalbini yumuşatan bir gülümseme varmış eskiden.
Nemesis tam anlamıyla “kusursuz” ağırlanmış. Her istediği yapılıyor, rahat etmesi için bütün çalışanlar seferber oluyorlarmış. Hakkını vermek gerekir Nemesis de oldukça saygılı, terbiyeli, olması gerektiği gibi bir misafirmiş. Yemek saatinde sofrada olur muhabbetlerine katılıyormuş. Ama tüm çabalara rağmen kimse onu güldürememiş. Bir tebessümden ileriye gitmiyormuş yüzündeki ifade, onu da yalnızca nezaketten yapıyormuş. Sabahları 2 hizmetkârıyla birlikte krallığı gezip insanlarla tanışıyormuş, Athena’yla sohbet ediyormuş. İlk günden sonra Feronia’yı hiç görmemiş. Ondan bilerek uzak duruyormuş. Gelip geçen zamanda içinde biriktirip çoğalttığı nefret ve kıskançlığın onu gördüğünde patlak verip daha fazla saklanmayacak hale gelmesinden korkuyormuş.
Ziyaretin son gecesinde odasının camından sarayın pembe, sarı, mor, beyaz renkte çiçeklerin Melena’nın sembolünü olan を şeklini oluşturdukları bahçeyi izlerken arkasında bir ses duymuş. Dönüp bakmış ki Feronia tarağının sapıyla sandalyeye vurarak düzenli bir ses çıkarmaya çalışıyormuş. Bunu yaparken yüzündeki ifade o kadar tatlıymış ki başta Nemesis’i gülümsetmiş. Fakat sonra kızın odasına nasıl girdiği ve tarağı vurmaya devam ederse kırılacağı düşünceleri onu kendine getirmiş. Hışımla gidip tarağı kızın elinden çekmiş. Bunu istemsiz de olsa biraz sert yapmış ve Feronia’nın yüz üstü düşmesine sebep olmuş. Belki de hayatında ilk defa Feronia ağlamış. Hem de hıçkıra hıçkıra ağlamış. Nemesis paniklemiş
Ne yapacağını bilemiyormuş. Hemen Feronia’yı yerden kaldırıp yatağın üzerine oturtmuş ve susmasını söylemiş. İstemeden yaptığını üzgün olduğunu söylemiş ve tarağı eline vermiş. Feronia tarağı eline almış ama ağlamaya devam etmiş. Dur durak bilmeden bağıra çağıra ağlamış. Sonunda Athena sesini duymuş ve Risus ile birlikte koşarak içeri girmişler. Feronia annesinin kucağına koşmuş, babasına bakınca susmuş. Risus Feronia’yı ağlattığını görünce çok sinirlenmiş, Nemesis’i saraydan kovmuş. Verdiği sözü tutmamakla suçlayıp Zeus ve Artemis’e şikâyet edeceğini söyleyip odadan çıkmış. Athena bir süre kalıp Nemesis’e bakmış ve ona güvendiği için pişman olduğunu söyleyip o da odayı terk etmiş. Nemesis ilk başta Feronia’yı ağlattığı ve o kadar kaba davrandığı için pişman olup üzülmüş neden sonra içi dolup taşan bir öfkeyle dolmuş. Gecenin bir yarısı eşyalarını toplatıp yola çıkmış. Yarın Zeus ve Artemis’in karşısına çıkıp cezalandırılacağına eminmiş. Arabası saray çıkarken durup saraya bakmış, Feronia’nın sesini duyabiliyormuş. İçinden “Yine görüşeceğiz Feronia” demiş.
Ertesi sabah Zeus ve Artemis’in huzuruna çıkmış. Artemis “Bize bir söz vermiştin Nemesis fakat sözünü tutmadın. Bu başına gelecekleri, alacağın cezayı kabulleneceğini gösterir. Yine de kendini savunacak bir sözün var mı?” demiş. Nemesis’in cevabı “Krallığım, hayatım, doğmamış çocuklarım ve vefat etmiş babamın ruhu üzerine yemin ederim o bebeği isteyerek incitmedim.” Olmuş.
“Biz yerin, göğün ve hepinizin baş tanrı ve tanrıçası olarak bütün duygu, düşünce ve isteklerinizin bilgisindeyiz. Orada bir an bile plan yapmaktan geri durmadın. O bebekten nefret ettin, oradaki mutluluk seni yiyip bitirdi. Bir an önce ülkene dönüp savaş açmanın isteğiyle kavruldun. Bunlar doğru, değil mi Nemesis ?” Nemesis cevap vermemiş. Tüm bunlar doğruymuş ama yine de Feronia’yı isteyerek incitmemiş, bu da bir gerçekmiş. Ama bunu söylemeyi gereksiz görmüş. Zeus ve Artemis onu cezalandıracakmış, bundan kaçışı yokmuş ve o da bunu gayet iyi biliyormuş. Ve nitekim haklıymış da.
Artemis’in sözleri bunu ilan etmiş “Furtina’yı elinden alıyoruz Nemesis, artık halktan ve sıradan birisi olarak yaşayacaksın. Üstelik Risus’un halkında yaşayacaksın. Davranışlarına göre cezanın süresi belirlenecek. Kötülük yaptıkça cezanın süresini arttırırsın ama ne kadar çabuk alışır, durumu kabullenirsen ne kadar çabuk Melena vatandaşı olursan işte o zaman halkını ve hükümdarlığını sana geri veririz.” demiş. “Bu odadan çıktığında yeni hayatın başlayacak Nemesis.”
Nemesis kapıya doğru yürümüş, cezayı bu kadar ağır beklemediği için bir anda şok etkisi yaratmış. Kalbi deli gibi atıyormuş. Duyduklarını idrak etmeye çalışıyor ama yapamıyormuş. Melena da yaşama fikri ona korkunç geliyormuş. Aklına bir şey takılınca durmuş ve arkasına dönmüş. Artemis’e doğrudan bakılamıyormuş, başı önünde “Bir sorum var.” demiş.
“Sor.” demiş Artemis’in ipek sesi.
“Risus benim Furtina kraliçesi Nemesis olduğumu bilecek mi?”
“Hayır, sen Melena halkının yeni komşusu Nemesissin. Kimse geçmişini ve Furtina’yı bilmeyecek. Ölen teyzenin evine yeni taşınan yiğensin. Tüm aileni kaybettiğin için tek başına yaşıyorsun.” Diye cevaplamış Zeus’un otoriter sesi.
“Anladım” der gibi başını sallamış Nemesis. Ve yeni hayatına başlamak üzere korku,nefret,heyecan ve intikam ateşiyle yavaşça ilerlemiş..
Ertesi sabah Zeus ve Artemis’in huzuruna çıkmış. Artemis “Bize bir söz vermiştin Nemesis fakat sözünü tutmadın. Bu başına gelecekleri, alacağın cezayı kabulleneceğini gösterir. Yine de kendini savunacak bir sözün var mı?” demiş. Nemesis’in cevabı “Krallığım, hayatım, doğmamış çocuklarım ve vefat etmiş babamın ruhu üzerine yemin ederim o bebeği isteyerek incitmedim.” Olmuş.
“Biz yerin, göğün ve hepinizin baş tanrı ve tanrıçası olarak bütün duygu, düşünce ve isteklerinizin bilgisindeyiz. Orada bir an bile plan yapmaktan geri durmadın. O bebekten nefret ettin, oradaki mutluluk seni yiyip bitirdi. Bir an önce ülkene dönüp savaş açmanın isteğiyle kavruldun. Bunlar doğru, değil mi Nemesis ?” Nemesis cevap vermemiş. Tüm bunlar doğruymuş ama yine de Feronia’yı isteyerek incitmemiş, bu da bir gerçekmiş. Ama bunu söylemeyi gereksiz görmüş. Zeus ve Artemis onu cezalandıracakmış, bundan kaçışı yokmuş ve o da bunu gayet iyi biliyormuş. Ve nitekim haklıymış da.
Artemis’in sözleri bunu ilan etmiş “Furtina’yı elinden alıyoruz Nemesis, artık halktan ve sıradan birisi olarak yaşayacaksın. Üstelik Risus’un halkında yaşayacaksın. Davranışlarına göre cezanın süresi belirlenecek. Kötülük yaptıkça cezanın süresini arttırırsın ama ne kadar çabuk alışır, durumu kabullenirsen ne kadar çabuk Melena vatandaşı olursan işte o zaman halkını ve hükümdarlığını sana geri veririz.” demiş. “Bu odadan çıktığında yeni hayatın başlayacak Nemesis.”
Nemesis kapıya doğru yürümüş, cezayı bu kadar ağır beklemediği için bir anda şok etkisi yaratmış. Kalbi deli gibi atıyormuş. Duyduklarını idrak etmeye çalışıyor ama yapamıyormuş. Melena da yaşama fikri ona korkunç geliyormuş. Aklına bir şey takılınca durmuş ve arkasına dönmüş. Artemis’e doğrudan bakılamıyormuş, başı önünde “Bir sorum var.” demiş.
“Sor.” demiş Artemis’in ipek sesi.
“Risus benim Furtina kraliçesi Nemesis olduğumu bilecek mi?”
“Hayır, sen Melena halkının yeni komşusu Nemesissin. Kimse geçmişini ve Furtina’yı bilmeyecek. Ölen teyzenin evine yeni taşınan yiğensin. Tüm aileni kaybettiğin için tek başına yaşıyorsun.” Diye cevaplamış Zeus’un otoriter sesi.