31 Mayıs 2011 Salı

Nemesis Dürterse

Bir dost düşünün , en zor zamanlarınızı atlatırken yanınızda olmuş olan bir dost düşünün. En  kötü anlarınıza tanık olmuş birisi. Yalnızlıktan kafayı yemek üzereyken sizinle vakit geçirip delirme noktasından uzak kalmanızı sağlamış bir insan düşünün. Zamanın sizi ayırmasından korktuğunuz birisi. Onun için tanıdığınız herkesle kavga ettiğiniz ( o da aynı şekilde ) bir arkadaş düşünün. Aynı zamanda çok güzel ve çok eğlenceli şeyler yaşadığınız bu kişinin günün birinde bir başkası için sizden vaz geçtiğini düşünün.

Şimdi durup bir düşünün:

Nede herkesten herşeyi beklerken o yapmaz dediniz? Uyanın. Kimseye güvenmek yok!

28 Mayıs 2011 Cumartesi

A Beautiful Mind

  Zeki olmanın bile bir bedeli vardır. çünkü hayat böyle ister. bir yerden mutlaka falso vermeniz gerekir. çünkü kimse mükemmel olmamalıdır.
  İşte John Nash'te 150 yıllık bir ekonomi teorisine karşı gelip yeni bir denge oluşturacak kadar zeki bir adamdır. fakat hayatın sözüm ona adaleti ona bir kusur bahşeder. bu kusur ise; şizofrenidir.
  Bana kalırsa insanları sevmeyişi ve insanlarında onu sevmeyişinden doğan yalnızlığı onu hayal dünyasında yaşamaya mecbur etti. bu ona oda arkadaşını yarattırdı.
  Zekasının, dahiliğinin yeteri kadar taktir edilmediği gerçeği ise taktir edilmesini sağlayacak bir iş ve hayatını boka çevirecek olan bir patron verdi.
  Sorun şu ki; Charles (hayali oda arkadaşı) ile birlikte çok fazla vakit geçirdiklerine göre örneğin, ikisinin barda konuştukları sahne vardı ve kütüphanede konuştukları sahne vardı. hem Charles'la kimsenin konuşmaması hem de ortak arkadaşlarının olmaması imkansızdı. ayrıca okulda tezini verdiğinde 
Wheeler Lab.'nın ondan 2 kişiyi tavsiye etmesini istediğinde neden en yakın arkadaşını tavsiye etmedi ?   Demek istediğim bu yalnızca bir "film" yani "kurgu" olsaydı böyle detaylara takılmak saçma olabilirdi ama 'Akıl Oyunları' filmi John Forbes Nash'in yaşamını anlatan bir biyografi filmi olunca bu tür detayları atlayamadım.
  Bu detayların dışında Alicia ve John 1963'te boşandılar. 7 sene ayrı kaldılar. buna da filmde hiç değinilmemiş ki bu önemli bir detay bana göre.
  Filmdeki Alicia karakterinin sadakati insanı garip bir duyguya sürüklüyor. Başta hayran oluyorsunuz sonra "aynı sadakati ben gösterir miydim?" sorusu geliyor karşınıza (-ki bok gibi kaldığınız yer burası). Kendinize karşı dürüst olursanız eğer Alicia kadar sabırlı,umudunu ve inancını yitirmeyen en önemlisi, sevgisini kaybetmeyen bir kadın olamayacağınızı itiraf edersiniz. Ya da benim gibi kendinizi kandırırsınız.
  eklemek istediğim son şey; zeki insanların kendilerine güveni olmalıdır. Öz güveni olmayan bir dahi, basılsa milyonlar satacak olan kitaba benzer, eğer kendine güveni daha doğrusu kendine inancı olmazsa kağıt yığınları arasında kaybolup gider..
  4 dalda akademi ödülü kazanmış olan 'A Beautiful Mind' hepsini de hak etmiş açıkçası. Aday gösterilmesine rağmen kazanamayan Russel Crowne gerçekten çok etkileyici bir performans sergilemiş bence. Jennifer Connelly'nin performansı da bir o kadar iyiydi.Ödülü de layığıyla kazandı. 

Anne, lütfen elimi tutar mısın?

Bazı insanlar var anne etrafımızda , yüzümüze gülüp arkamızdan iş çeviren . Bazı insanlar var anne etrafımızda , bize nankörlük eden . Çıkarır mısın onları hayatımızdan? Kalbimizi kıran herkesi çıkar hayatımızdan çünkü yeteriz biz birbirimize .Çünkü yok işte kimseye ihtiyacımız. Zaten aşk diye birşey de yokmuş anne kandırdın boşuna kendini, kandırdın boşuna beni. Sen ki benim bu dünyada hayran olduğum yegane insansın . Zekanla, güzelliğinle, kültürünle en önemlisi güçlülüğünle. Bırak , yıkma hayallerimi , yıkma gözlerinden akan yaşlarla . Bir gece eğer ağladığını duyarsam eğer anne , ağlarım bende. Ben inanırım senin sözlerine : bana bir keresinde "ağlama sen. kıyamam sana " demiştin. Öyleyse sus anne sakın akmasın gözyaşın .! Bana söyleyeceğin tek bir söz yıkar dünyamı başıma , bana atacağın tek bir bakış beni öldürür. O yüzden gülümse bana hep anne , söyleme hiç bir söz.  Bir gün beni bırakıpta gidersen eğer seni özlerim anne. Öyle çok özlerim ki seni , yollar uzar , mesafeler aşılamaz olur. O yüzden beni asla bırakma anne.! Kader seni benden almak, bizi ayırmak isterse , onu kovalayamazsam bana yardım et anne . Ona bunun olmayacağını söyle . Sen beni asla bırakamazsın anne ! İzin vermem ben buna!  Biliyorum, sana söyliyemedim bazı şeyleri çoğu zaman , yanımızda olamadık birbirimizin ama  hep bildik aramızdaki sevginin herşeyden öte olduğunu . Biliyorum çok kızdık biz birbirimize ama sessiz özürlerle barıştık her seferinde . Yürüyemediğimde anne, yaşadıklarımız artık fazla ağır geldiğinde , taşıyamadığımda anne Lütfen elimi tutar mısın, günün birinde ? 

27 Mayıs 2011 Cuma

Haklılarmış.

Bazen, "ondan gelecek en küçük bir haber için kafayı yiyeceksin!" derlerdi.
İnanmazdım. Haklılarmış.
Acaba şu an İzmir'de misin?
Nasıl geçti orada günlerin?
Neler yaptın?
Kimlerle görüştün?
Neler konuştun?
En önemlisi, beni hiç düşündün mü?
Bense hep seni düşündüm burada. senin sevdiğin şarkıları dinledim, seni buldum sözlerinde. izlediğim filmlerde, okuduğum kitaplarda hep sen vardın. Seni gördüm rüyalarımda.

Bir gece gördüğüm rüyadan korktum uyandığımda. Ya gerçekse? Ya gerçekten görüşüyorsan orada başkalarıyla? Korktum aklıma gelenlerden. Kıskandım seni. Senin haberin yoktu ama İzmir'de ben seni sahiplendim. İzmir de dayanamadı zaten gidişine, astı suratını yine. Gözlerine yaş düştü susturamadık 2 gündür. Senin haberin yoktu ama İzmir seni sahiplendi.
Oysa sen bir kez bile aramadın bizi hatta belkide aklına bile gelmedik. Senin haberin yoktu ama biz seni özledik İzmir'le.

S.D

"Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür . Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.

Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissosu cezalandırmaya karar verirler. Gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos ta günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür."

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Ratatouille !

Up filminden sonra en sevdiğim ve başarılı bulduğum animasyon filmidir.
Eğlenceli sahneleriyle güldürdüğü kadar Ramy ' nin hüznüyse şahsen beni gözyaşına boğabilen bir filmdir.
Söylenecek fazla bir söz yok bir Pixar harikası daha ..

Pieces of April

İşte bu film , işte bu film yeryüzünde ki en kötü film . İzleyenler bana hak verecekler mutlaka . Bütüüün film apartmanda beceriksiz genç kızımızın tavuğunu pişirecek bir fırın araması çerçevesinde gelişiyor . keşke arada sırada bir şeyler olsa ne kadar güzel olur diyorsunuz . Öyle ki "Paris, Texas" filmi yanında aksiyon filmi kalır o derece !.. her hatırladığımda 100 binlerce kez lanet ediyorum .!

Up !

Kelimelerle anlatılamayacak bir filmsin :) ♥
hüznüyle insanı göz yaşına boğan, inanılmaz farklı ve hoş karakterleriyle kahkaha attıran, yaratıcılığın her yanına sinmiş olduğu sahneleriyle hayran bırakan pixar harikası.
o görüntüler... balonların evin üzerinde ilk belirdiği an, filmin harika müziği eşliğinde carl fredricksen'in pencereden aşağıda kalan evleri izlerken yanından kuşların uçup geçtiği an, carl'ın bakışlarıyla evin bulutların arasında sürüklenerek kaybolduğu an... hele gün doğarken, o karanlık ile kızıl arasındaki zamanda carl'ın evi tek başına sürüklediği an.
Unutulmayacak , harika bir aşkında öyküsüdür aynı zamanda .
Hepsi , her sahnesi ayrı güzeldi . Devamı çekilsin isterim şahsen .

An Education

Bu film için ne yazıcağımı çok düşündüm. Bir repliğini yazabilirdim çünkü hepsini ezbere biliyorum .ama olmaz sadece replik yazıp geçemem bu filmi . çünkü bir çok ekşi sözlük yazarına karşın bende farklı izler bırakan çok hoş ve derin bir film.
Yalnızca geçimlerini sağlıyabilecek kadar para kazanan Yahudi ve tutucu olan bir babanın kızı olan Jenny ve illegal yollardan deli paralar kazanan nazik ve görgülü bir o kadarda şerefsiz olan David’in aşkını anlatan bir dönem filmi . Jenny David in hayatından , parasından ve yapabildiklerinden çok etkilenmiştir. Ona istediği plakları alabilir istediği restorantlarda yemekler yedirebilir istediği yerlere götürebilir istediklerini giydirebilirdi.. Bunları yapabilmek için artık okumasına gerek yoktu : okulunu bırakıp David ile evlenecekti . Yalnız bir sorun vardı , David zaten evliydi . Bir oğlu vardı . Üstelik tamda köşelerindeki evde oturuyordu . Her şey sona ermişti .
Böylece Jenny elinde birkaç güzel elbise, birkaç plak , hatırladıkça canının yanacağı muhteşem anılar ve kırılmış bir kalple kalakaldı . Artık onun için balkabağına dönüşme vakti gelmişti.

Aşk Dersi .

Love Me If You Dare

+ Büyüyünce ne olacaksın?
- Hükümdar olacağım . Peki ya sen ?
+ Ben turta olmak isterdim. Çilekli bir turta.

Saçmalıklar ve anlamsız konuşmalarla dolu kötü bir Fransız filmi.Bu filmi ilk Cüneyt Ergün ün 'Bilinmeyen Saat Uygulaması' adlı şarkısının klibinde görmüştüm. Daha doğrusu en yakın arkadaşım izletmişti bana. 

Klibe o kadar uymuştu ki görüntüler başta bunun bir filmden alındığını anlamamıştık . Benim araştırmacı ruhlu arkadaşım onun bir film olduğunu öğrenmiş , izlemiş , çok beğenmiş. Bana da tavsiye etti. "Mutlaka izlemen lazım.!" dedi. Bende izledim ve çok beğendim . 
Taktir edersiniz ki daha 14 yaşındaydım ve sözlerin anlamsızlığı filmin kalitesizliği beni o kadar da bağlamıyordu . 
Fakat geçen gün nereden estiyse gene bu filmi açıp izlediğimizde :
Biz bu filmi mi bu kadar beğenmişiz?
Mümkün değil !
E bu film çok kötü ?!
Bu ne saçma bir replik yahu ?!


Gibi laflar sarf ettik. Haklıyız. Tamam çocuk yakışıklı hatun ise çok güzel olabilir ama bu filmin salakça olduğu gerçeğini sarsmıyor .


Ama Julien in Sophie ye yemek masasında yaptığı çok terbiyesizce !!



Cesaretin var mı aşka??

How Do You Know ?



Kadrosunun gazına gelip büyük bir umutla açtım filmi. Jack Nicholson , Paul Rudd ve Reese W. i bir arada görünce kaçırmak olmaz diye düşündüm. 
Ama hayal kırıklığına uğradım . Tabi hiç bir şey Jack'i durduramaz o gene oynamış ama Reese 'in oyunculuğundan tiksindiğim ve konu itibariylede hoşuma gitmeyen bir film . 
Mesela Lisa nın sporculuğunun filme bir alakası yoktu ayrıyetten kızın fiziği beyzbol oynamaya o kadar müsayit değil ki çok büyük tezat oluşturmuş.
Ayrıca Matthy salak mı değil mi bir türlü kavrayamadım . Bir laf ediyor "saf salak" diyorsunuz ardından bir laf daha ediyor orda da "yok değilmiş" diyorsunuz . Kafa karıştırıcı olmuş .
George a gelince o zekayla o şirketin başına nasıl geçmiş? hadi geçtin diyelim o zaman şirketin veya babanın senin adına ne haltlar karıştırdığını takip edemeyeceksen niye kalkışıyorsun böyle işlere salak mısın çocuğum sen ?
Charles ın aklı rüşvet vermeyi düşünecek kadar büyük (ona göre tabi) ama oğluna nasıl dertler açtığını düşünemeyecek yada o kadar avukatla bilekendini ve oğlunu kurtaramayacak kadar küçük..
Sonuç olarak hayal kırıklığına uğradım. Özellikle de Reese'in oyunculuğunu beğenirdim ben yahu ne olmuş bu kadına bu filmde .Çok daha fazlasını vaat etmişti oysa ki :/

Kaybedenler Kulübü

Bence yalnız insanlar için yaratılmış bir film . hatta bir yerde " 2. ıssız adam sendromu yaratacak olan film" diye bir şey okumuştum . Bence haklı olabilir. gerçi seyirci kitlesi olarak onun kadar ses getirmedi . en azından şimdilik getirmedi . bence getirmezde çünkü eminim izlerken sıkılıp kapatanlar olmuştur . yada sadece malum sahnelerin ve muhabbetlerin akılda kaldığı bir film olmuştur buda ıssız adam kadar ses getirmemesi demektir bence ki öyle gelecek olan ses hiç gelmesin daha iyi . Ayrıca Rıza Kocaoğlu'nun oyunculuğundan memnun kaldım 
(Nejat her zaman ki gibi olağanüstüydü ♥ )
Aklımda kalan ve çok hoşuma giden bazı sözler oldu :
+ üff eski sevgilimi hatırladım ya
- hangisini?
+ ya,işte onu hatırlıyamadım...

+ Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ?

+ Kadınların yanlışı ne biliyor musun ?
- Nedir?
+ Önce seni sen yapan özelliklere aşık olurlar sonra o özelliklerinden vaz geçmeni isterler.

- Geçen cumaya gittim.
+ Ne zaman?
- Salı. Ben hep salıları giderim, daha sakin olur.

*İnsanın yer yüzünde kendisine en uzak olduğu nokta, kendi sırtıdır aslında.

Street Dance

Sinirliyim. Gerçekten sinir oldum . 

İzlediğim bir tane dans filminde sokak dansıyla bale birbiriyle karşılaştırılmasın !.
İlk başta bale yapan insanlarla sokak dansı yapan insanlar birbirlerine düşman oluyorlar sonradan birbirlerine ne kadar benzediklerini fark edip danslarını birbirlerine karıştırmaya başlayıp başarıyı yakalıyorlar. kızdığım nokta bu değil . artık her dans filminde aynı şeyi görmekten bıktım ! 
O kadar step up özentisiydi ki kusucaktım nerdeyse. Kız gene iki kişinin arasında kalır ve bale yapan grup baleden vazgeçip sokak dansı yapmayı tercih eder. Neden? Neden sokak dansını tercih ediyorsunuz ? Neden onlar baleyi tercih etmiyor ? Bir filmde de bale tercih edilsin !
Zencileri benim kadar sevip benim kadar korumacı olan yoktur şu dünyada ama neden her filmde illa bir beyaz la bir zenci çok yakın arkadaş ? Neden baş rolde 2 zenci yokta 2 beyaz var? 
Neden başrolde ki kız hep 2 erkek arasında kalıyor?
Çok kötü olmasına rağmen izlediğim en farklı dans filmi "sahne ateşi" oldu tabiki birde sarsılmaz şekilde "kuralsızlar" var ama o baş tacımız!
Ayrıca sarı saçlı insanlar sokak dansı yapmasınlar. Yakışmıyor !

le fabuleux destin d amelie poulain


Dilencinin "Pazarları asla çalışmam" deyip parayı geri çevirmesiyle komik bir başlangıç yapmasına rağmen ne yalan söyleyeyim biraz sıkıldım izlerken. Ama yanlış anlamayın gerçekten
*Bayım parmak gökyüzünü gösterirken yalnızca aptallar parmağa bakar.
*Ama siz bir sebze bile olamazsınız çünkü enginar bile bir kalbe sahiptir.
*Sensiz şu anki duygularım ancak geçmişin kuru bir kabuğu olabilir.
*inan sana ilk bakışta aşkın kesin reçetesini verebilirim: iki sıradan insana onları birbirlerini sevdiklerine inandır. her zaman işe yarar.
*Hayat asla sahnelenemeyecek bir oyunun sonsuz tekrarından ibarettir.

gibi sözleriyle oldukça etkileyici bir film. Kısacası Fransız filmi olduğunu her sahnesinden oluk oluk akıtsa da şirin mi şirin güzel mi güzel bir film.
(Amélie nin gerçek bir iyilik meleğine benzemesi cast yapımcısını tebrik mektubu gönderme isteği uyandırıyor insanda :) )

Aşk & Gurur

İkisi birbirine o kadar uzak kelimeler ki.. İkisinin tek bir ilişkide barınması mümkün değildir. Ateş ve barut misali, eğer bulunmaya çalışırsa iki şahsıda yıpratacak, uzaklaştıracak, yaşlandıracak ve ayıracaktır.
Yüzıllardır söylenir : Aşkta gurur olmaz ! 
Peki hepimiz kabul ediyoruz bunu da "Olursa ne olur?" 
Bazı insanlar "Seni seviyorum" demeyi bile gururunu ayaklar altına almak olarak görüyor.Hatta bu yüzden kendi içlerinde bile kabullenemezler sevdiklerini.
Bazı insanlar korkar : Ya kabul etmezse beni ? Ki buda gururunun kırılacağı anlamına gelir, yine kabul etmezler sevdiklerini.
Bazıları şanslıdır: Karşıdaki ona açılmıştır o da rahatça gururu kırılmadan kabul etmiştir. Bir süre güzel giden ilişkilerinde ufak bir sorundan doğma büyük bir kavga çıkmıştır ve o haksızdır. Ama olur mu canım ? O haksız olur mu hiç ? Mümkün değil. Fakat sevdiği kişi onunla konuşmuyor . Zamanla şüpheye düşer çünkü 1 hafta oldu ne ses var ne seda . Bu sefer tekrar düşünür ve tam kabul ederken suçunu gurur tekrar boy gösterir suçlu olduğunu bilse bile "özür dilemesine" izin vermez . Savaşı gurur kazanır ve işte bir ilişkinin daha sonuna geldik.!
Filme gelirsekte muhteşem görüntülerin olduğu çok güzel bir aşkı anlatan mükemmel bir film . 

Black Swan

Natalie nin oyunculuğuna bir kez daha hayran kaldığım film.
Yer yer korku filmi tadı vermiş olsada Siyah Kuğuya dönüştüğü sahneye hayran kaldım .
Herkesin söylediği gibi kişilik çatışmasını açık açık ve çok başarılı bir şekilde gözler önüne sermişler . 
Bazen hırslarımızın bizi nasıl ele geçirdiğini , insanı ne kadar çok değiştirebileceğini ve hatta belki bundan gurur duyacak hale getirdiğini gösterdiklerini  düşündüğüm film . 
Bir insanda kızgınlık hissetmenin fakat bunu kontrol altında tutmanında ne denli önemli olduğunu da anlatıyor.
Hak ettiğinden daha az abartıldığını düşünüyorum .