20 Haziran 2011 Pazartesi

Periler Ölürken Özür Diler

ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri 
periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs 

sana bugün bir mektup yazdım: 
en çok 
en çok güllerden sözettim 
saydam renksiz tutkun güllerden 
bir gül olmak korkusundan 
nedenini hatırlamıyorum ama ağladım 
canım.. diye başlanılıp 
vazgeçilmiş bir sürü kağıt parçası 
ruh parçası aşk parçası 
buğu parçası haz parçası 
vazgeçilmiş bir sürü kağıt parçası 

her ihtimale karşı kurşun kalemle yazılan 
ayrılık mektuplarını rüzgar taşır 

sen istesen gitmezsin 
sen bunu bana yapmazsın 

karanlığı aralık bıraksan içeri peri sızar 
sıkı sıkı kapatsan karanlığı 
ben sende mahsur kalırım 
sevişirken yüzüne düşen gözyaşım 
eski bir falcının sihirli küresi 
tut onu avucunda ve bana oku geleceğimi: 
serüvenler, aradenizler, araırmaklar, aşkla alevlenmiş günler mi? 

aşktan bana her mevsim çığ düşüyor 
kalbim aşka değil düştüğünde dar bir kuyuya düşüyor 
içinde kuğuların öpüştüğü bilinen öldürülmüş bir kuyuya 

yüzün yüzüme şüphesiz bir gizli geçitti 
saramadığım, beni saramayan bir fırtınaydı dizginsiz yüreğin gitti! 
bütün çocukluğumu çalıp da gitti. 

bir film adıydı değil mi: herkes seni seviyorum der 
ve bir şarkı adıydı: bütün aşklar tatlı başlar 
şimdi uzaklardasın gönül hicran' 
hayati önemi olan acılardan başka ne kattık 
birbirimizin yüreğine sevgilim: gittiğn bu gidiş bence ölümden beter' 
' 

yok bir köyde ilkkorku öğretmeniydim 
dersimin adı: ölmek istemiyorum psikolojisi 
öğrencilerimse: toprak ve ruh, eylem ve sis- 
o kızlar arka sokaklarda yakışıklı oğlanların çirkin kalplerine yakın 
kendimle savaşır ve ağlardım 

bir gazeteydim:köşe yazarım: hüzün, magazin ekim: umut 

sen istesen gitmezsin 
sen bana bunu yapmazsın 

kalbim göremeyeceğin bir köşede açan 
bir yenik çiçek 
kalbin ulu orta açmış bir sahte çiçek 

oysa söz vermiştik 
seninle birlikte kurtaracaktık rapunzeli 
ilk biz uyandıracaktık uyuyan güzeli ilk biz 
kırmızı başlıklı kız için kurtla dövüşecektik 
pamuk prensesin cam tabutu başında en çok ağlayan biz olacaktık 
(bugün ağlama!) 
hansel ve gratele biz ormanda arkadaş olacaktık 
sen masallar severdin beni bir masala inandıracaktın 
sabahlara kadar kızmabirader de oynayacaktık 

çok uzak artık 
çok uzak 
çok uzak artık 
çok uzak 

çok geç olacak yarın. yarın çok geç olacak. çok geç olacak yarın. yarın çok 
olacak geç. 
yok olacak. 

insan karanlıkta koklamamalı bir gülü 
kör olabilir tutkusundan 

bilsen öyle seviyorum ki seni 
bir tavşanın ürkek kaldırıp başını dağda 
yağan yağmuru seyretmesi gibi; 

ah sevgilim 
bu masalın sonuna kan yazdın: 
ovdun ve okşadın beni 
çıktı içimdeki cin; 
ondan ölümümü diledin. 

mayıstı. 

seni o yüzden bağışladım! 
ben en çok mayısta su içerim 
ben en çok mayısta başımı öne eğerim 
içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar 
avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı 
mayısta öğrendim ben 
ve teraslarda Leonard Cohen dinlemek en çok mayısa yakışırdı 
tiril tiril 
bembeyaz bir giysiyle 
rüzgarda ayakların çıplak 
kolların saracak gibi mayısta ölüp dirilen tüm çiçekleri 
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak 
durmak 
durmak 

sevgilim periler ölürken özür diler 
sevgilim.. 

kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi 
bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi 
eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan 
tam 
tam yaza girecekken 
yazın omzuna yüzünü dayayacakken 
çekip giden 
ayaklarının altından o son sığınak terası da 
acılarının veliahtı Leonard Cohen de 
çekip gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir 
yani.. anlıyor musun.. mayıstı.. 

seni o yüzden bağışladım! 

bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan 
biliyorum, büyük çocukluktu birbirimizi sevmemiz 
ne güzel çocukluktu 
büyük çocukluktu yaptık işte 
ne yapalım, iki ömür odamıza hapsediliriz, cezamızı çekeriz, kulaklarımızdan değil yüreklerimizden çeker 
öğretirler bize 
yetişkinler gibi sevimsizce aşık olmayı, ama 

sevgilim periler ölürken özür diler 
sevgilim.. 

hatırla, sana bileklerimi, sana dizlerimi 
sana topuklarımı sundum 
hatırla senin gözlerin çokulusluydu 
ve usluydu gözlerin 

bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum 
bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan 
telaşlanır, ağlar 
adını unutur, yolunu kaybeder oturduğu evin 
talanım! 
artanım! 
eksik kalanım! 
yarım kalanım! 

nasıl yedirdim ihanetini kendime 
o dev hisle sen mayıstın ben mayıstım 
her şey ama her şey elele mayıstı 
seni o yüzden bağışladım! 

uzanıp topraktan çıkardın beni 
tozumu sildin, hohladın, parlattın 
ovdun ve okşadın beni 
çıktı içimdeki cin; 
ondan 
-gidecektin, mecburdun, hepsi gibi- 
affını diledin. 

mayıstı. mecburdum. seni o yüzden bağışladım! 
ah sevgilim 
nihayet 
oyun biter ve yırtılır kapanırken perde 

cin düşmüş dolunaylarda ben peri 
şan, sen gül 
yabani. 

sevgilim 
periler ölürken özür diler 

kimi aşklar bitmesi için yaşanır 
sen bunları hiç önemseme 
git gülümse başkalarına 
beni burkulmuş bırak 
beni ısırılmış 
beni emilmiş 

sevgilim söylesene 
seni ne ağlatır 
sevgilim 
söylesene 
söz kalbine dokunabilmek için 
daha hangi biçime bürünsün 
sevgilim ağlarsan kalbin olduğuna inanacağım 
söyle seni ne ağlatır 

söylesene seni ben niçin bağışladım 

yani bir ayrılık sonrası suçlamaları 
iade edilen buz tutmuş armağanlar 
iade edilen öpüşmeler, sevişmeler 
çok özlediğin birinin ölümünü duymak gibi aniden 
çekip giden bir sevgili 
çekip giden bir düş 
çekip giden bir sıfır 
sana uzatılan 
ilk sahte çiçeğin peşinden 
koşarak giden sen 
ihanet bir kent adı mıdır sandın sevgilim 

senden sonraydı 
gökyüzüne teslim oluyordu ayışığı 
ah senin zarif parmaklarına dolanmış kuğular, 
ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu 
yeryüzünde 
ümit:kurugül! ümit:aksigül! 

biliyorum kavgada bile söylenmez bu söz ama söyleyeceğim: 
seniseviyorum 

bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine 

dağlar dağlarına dürüsttür 
dağlar sularına alev içercesine dokunurdu 
dağlar dağlarına bir kez bağlandı mı kendi doruklarından mahşeri vurgunlar yerdi 
dumanıyla 
isiyle, 
dermanıyla 
iniyle, 
inlenen ismime nakış gibi işlenen yazık fermanıyla 
kapına dayanan tanrı misafiri sevdam 
aşkımla belalanan dağım! 
dağlara adak adamış bir toprağın yangınıyım ben de! 

bakma! 
kumumda tuz var 
bu dağ kanayacak 
aşkında ihanet var 
kalbim dağlanacak 
kızma korkma kaçma acıma ağlama utanma unutma 
ama sakın unutma seniseviyorum 

ama senin kulağına eğilip 
dağ diye fısıldayan bu dudak 
ya elinden ya ayağından 
ya eteğinden ya alnından 
öfkelenme: öpmeyecek, 
mutlaka çok isteyecek öpmeyi fakat 
öpmeyecek, sen istemedikçe. 
sadece bir hayalet nehir gibi fışkırıp 
dört nala kan olup akacak göğsüne 
öfkelenme: senin değil 
ölü bir meleğin göğsüne 

sevgilim ağlarsan 
göz yaşların hatırlayacak 
sen ne çok şeyi unutmuşsun 
sevgilim 

söylesene 
külün de yanışının ardından ne kalır geriye 
bu kez ağla sevgilim 
ağla ki benzeyesin o yitik benzersizliğine 

1-hala benden söz ediyor musun? 
2-unutmak ne mümkün 
3-biliyorum 
4-orada olacak mısın? 
5-korkarım ki başka şansım yok. vücudumu dolaşan tenim bunu söylüyor. ağrıyorum. her şeyi yitirmişim meğer, bütün eski fotoğrafları attım. 
6-hissettim bir yerlere fırlatıldığımı 
orada olacak mısın? 

bu mektubu yırt at. 
sen istemezsen gitmezsin. sen bana bunu yapmazsın. biliyorum. 
beni hatırlatacak ne varsa yırt at. kalbini ve tenini ve dudaklarını' 

sevgilim periler ölürken özür diler 
sevgilim.


Küçük İskender.