5 Ağustos 2013 Pazartesi

Başbuğ'ya Özgürlük !



Ortada övünülecek bir Türk ordusu bırakmadıklarının yıllar sonraki kanıtıdır, malumun ilanıdır Ilker Başbuğ ya verdikleri karar. Ordumuz yapılmaması gereken zaman ve sekillerde darbe yapmış yapılması gereken zamanda ise sessiz kalmıştır. Nasıl susturulmustur peki Yüce Türk Ordusu? Laiklik elden giderken ülke toprakları ve hakları tek tek alenen satılırken vatanî değerlerimiz ayaklar altına alını
rken Atatürk e saygısızlık edilirken teröristler baştacı edilirken hepsi bir kenara Türk ordusu Türk askeri subayı komutanı böyle rezil rüsva edilirken medeniyetin varlığından beri kahraman olan Türk askerlerini pasifleştiren nedir ? Korku mu ? Neyden korku ? İstiklal Savaşında elinde silah ayagında ayakkabı olmadan merminin üzerine koşan insanların torunları neyden korkabilirler allah aşkına? Belki o zamanki kadar vatan sevgisiyle tutuşmuyoruz topraklarimiz uğruna can verecek kadar bağlı değiliz bu ülkeye fakat hala ufak tefek değerleri tasidigimizi biliyorum, Gezi den biliyorum. Ordumuza geri dönelim. Eğer korkmuyorlarsa nedir onları susturmayi başaran ? Para mı? 1 milyondan fazla askerin hangi birine para yedirecekler ? Hadi sadece emir verenlere yedirdiler diyelim bu komutanlarin hepsi mi göt ? Belki üzerine fazla kafa yormadigim için belki de sabah akşam bunu araştırmadıgim için, ben neden sustuklarını neden sadece kendilerini değil Türk Ordusunun şanınıda rezil ettiklerini bilmiyorum. Bildiğim tek şey İlker Başbuğ haksız yere ömür boyu hapis yatacak ve de yeni nesillerimizin, kaldırılmazsa eger Türkiye Cumhuriyetinin artık övünecek bir orduları olmayacak.
İşin en kötü kısmı da bugün,yarın öbür gün başta Silivri olmak üzere ülkenin bir çok yerinde bir çok insan bu kararı protesto etmek için sokaklarda olacak. Başbuğ'a destek verecek hükümeti kötüleyecekler. binlerce insan gırtlakları patlayana kadar bağıracak. yürüyüş yapacaklar oturma eylemi yapacaklar sloganlar atacaklar... Başbuğ ne kadar taktir halkındır dese de ne kadar Cumhuriyetle yönetildiğimizi sansak da kararın değişmesi için bazı şeyleri değiştirmek için elimizden hiç bir şey gelmeyecek. işte işin en üzücü kısmı bu. 

1 Aralık 2012 Cumartesi

Üzgünüm Tanrım, Biz Kaybettik





  Ben kendime Tanrı'yı örnek aldım; onun gibi var olmak için var ettim, sevilmek için sevdim, nefret edilmek için nefret ettim, konuşulmak için konuş, düşünülmek için düşündüm.


  Ben kendime Tanrı'yı örnek aldım; her zaman en yukarıdaydım ama alçak gönüllülüğü tembihledim. Uygulayamadığım her şeyi ´uygulamalısınız!´ dedim.
Onun hepiniz eşitsiniz derken hepimizi farklı bir özenle, şansla farklı bir hayata yaratırken hepimizden aynı şeyleri beklemesi  gibi etrafımdaki herkese siz eşitsiniz deyip hepsini farklı bir özenle, ilgiyle farklı şekillerde sevdim. Herkesten beni aynı dürüstlükle sevmesini bekledim. Onlara mükemmelliği verdim baktıkları her yerde görebilsinler hatta kendilerinde bile, asla yetinmeyecek ve memnun olmayacaklardı biliyordum hatta  şunu da biliyordum; bu mükemmelliği kendi elleriyle parçalayacak noksanlıklar yaratacaklardı, yarattılar.



  Ben kendime Tanrı'yı örnek aldım. Onun gibi bekledim, beklediklerimi bulamamaktan korkarken saf bir güven duyduğum kullarımı Şeytan'a karşı savunarak beklediğimi bulacağıma inanmaya ittim kendimi. Lakin kul dediğin yavşak, insan dediğin nankördür.


O yüzden üzgünüm Tanrım, biz kaybettik.

29 Ekim 2012 Pazartesi

Trust No One


Günlerdir yalnızca bu salak ekrana bakarak yaşıyorum. Film izliyorum dizi izliyorum vakit öldürüyorum. Bunları yapmadığım anlarda da ya yemek yiyorum ya da uyuyorum.
Okumam gereken kitaplar var okumuyorum, çalışmam gereken dersler var çalışmıyorum tek yaptığım şey mal gibi bu ekrana bakıp durmak. İzlediğim bir filmin eleştirisini bile yazamadım az önce.
Bu sene sınav senem ve bir yıldan daha az bir süre sonra boş boş geçirdiğim bu anlar için, ‘kötü ruh halinin’ beni ele geçirmesine izin verdiğim için ne kadar pişman olacağımı kendime ne kadar çok küfür edeceğimi gayet iyi biliyorum. Ama gerçek bir güvenle kalbinizi sonuna kadar araladığınız bir insandan bir anda oldukça ağır bir darbe alınca, yıllar sonra “insanlara güvenilebilir mi acaba?” sorusunu tekrar sorup cevabınızı kocaman bir HAYIR olarak alınca kendinizi toparlamanız gerçekten zor oluyor. İstediğiniz bir anne kucağı ya da bir baba şefkati oluyor ama etrafınızda bunları bulamıyorsunuz. Etrafınızda kimseyi bulamıyorsunuz.  Herkes kendi âleminde. Durum böyle olunca, toparlanıyorum diyip yatağınızdan kalkıyor salona gidip koltuğa yatıyorsunuz. Zaferiniz odanızla salon arasındaki mesafe kadar sürüyor.
İnsanlara sürekli güçlü olmaları gerektiği ayakta kalmaları gerektiğiyle ilgili konuşup duruyorum. Terziyim ve kendi söküğümü dikemiyorum maalesef.
Bazen yaşamayı durdurabileceğimiz bir makine olsa diyorum. Acılarımız, yaşadıklarımız tazeliğini yitirene kadar yaşamayı durdurabilsek, sonra kaldığımız yer ve zamandan devam edebilsek.  Ama bu da korkaklara ve zayıflara göre bir hareket olurdu. Ben böyle değilim.  Aslında nasılım onu da bilmiyorum ya korkak ve zayıf olmadığım kesin.  

27 Ekim 2012 Cumartesi

3 Idiots




Film zevkine güvendiğim bir arkadaşımın tavsiyesiyle izledim. pişmanlığı bırakın çok memnunum izlediğime.
2009 Malezya yapımı Hindistan filmi. 3 arkadaşın okul döneminde başından geçen olayları konu edinen bir film. içlerinden birinin zekası ve hayata bakış açısının diğerlerine nasıl yön verdiğini görüyoruz. Farhan ve Raju ailesine bakmakla zorunlu tutulan diğer hindistan gençlerinden ikisidir. okuldaki ilk günlerinde üst sınıflardaki öğrencilerden gördükleri baskıyla donlarını indirip mühür yiyerek saygılarını sunmak zorunda bırakılmışlardı. en son gelen yeni öğrenci Rancho pantolonunu indirmek istemeyince kaçıp bir odaya saklanır ve 8. sınıfta fizik dersinde öğrendikleri 'tuzlu su elektirik için mükemmel bir iletkendir' ilkesiyle üst sınıfların hakkından gelip zekasının ilk belirtilerini göstermiştir. müdürlerinin ve diğer herkesin onlara 'hayatta kalmak için hızlı koşmalısınız yoksa ezilir,kaybolursunuz' dayatmasına karşıydı. (filmde bu dayatma yüzünden intihar eden üç genç gördük.)
Rancho'nun her aşamada düzene meydan okuması Raju ve Farhan'ı etkilemiştir ve onunla yakınlaşıp arkadaş olmaya karar verirler. bu çocuğun zekası ve yaptığı 'sistem karşıtı davranışlar' "Virüs" lakabını taktıkları okul müdürünü o kadar rahatsız etmektedir ki onunla baş edemeyeceğini anladığında en çok değer verdiği şeyleri yani arkadaşları Raju ve Farhan ın ailelerine mektup yazarak 'oğullarının Rancho'yla olan arkadaşlığını bozmalarını ister. Farhan'ın babası bütün gelirini oğlunun eğitimi için harcayan fedakar ancak oğlunun isteklerini kulak vermeyen bir babadır. Farhan vahşi doğa fotoğrafçısı olmak isterken o oğlunu mühendis olmaya zorlamaktadır. Raju nun ailesi çok fakir, babası felçli, annesi emekli öğretmen, kız kardeşi evde kalmış evlenebilmesi için yüklü bir çeyiz gerekli... yani bir an önce mühendis çıkıp ailelerine bakmak zorundalar. Raju Rancho'nun arkadaşlığının ona zarar verdiğini düşünerek müdürünün sözünü dinleyip Rachoyla arasını bozar. buna rağmen Rancho ne kadar sağlam bir dost olduğunu gösterip onun babasına yardım eder böylece hem arkadaşını geri kazanır hem de sevdiği kızın kalbini.
 Filmin başlarında ve ortalarında müzikal bir bölüm yapmışlar kısa ve eğlenceli olmuş. ancak en başta ve zaman zaman da çalan şarkıyı -aşağıda paylaştığım- gerçekten çok beğendim. film için mi yapıldı bilmiyorum ama filme de cuk oturmuş.
Hindi, Urdu, İngilizce dilleri birlikte kullanıldığı için bu sizi biraz rahatsız edebiliyor ancak ona takılmam derseniz keyifle, yer yer ve zaman zaman da duygulanarak izleyeceğiniz bir film.





8 Ekim 2012 Pazartesi

MULAN 1998-2009

  hepimiz öyle ya da böyle masallarla büyüdük. kimimize anne babamız, kimimize anneanne dedemiz anlattı. kimimiz gittiğimiz ana okullarında, ilkokullarda kimimiz ise ordan burdan duyarak ya da kendimiz okuyarak öğrendik. ama hepimiz belli başlı bazı masalları ezbere biliriz.
  kızlar okuduğu her masalda prenseslerin, erkekler ise prenslerin yerine koyar kendini. onlara özenir onlar gibi yaşantıları olsun isterler.


  ilkokulda arkadaşlarımla prenses resimlerinin olduğu çıkartmalara bakar hangimiz hangi prenses olmak isterdi onu söylerdik; pamuk prenses, Sindirella, Yasemin, Rapunzel, Prenses Belle, Uyuyan güzel, Prenses Ariel. arkadaşlarım hemen bir tanesini seçer ve söylerlerken ben hiç birini seçmezdim, kendimi hiç birine yakın hissedemiyordum ve onların yerlerine kendimi koyamıyordum. benim gibi simsiyah up uzun saçları, kömür karası kaşları ve gözleri olduğu için Yasemini seçeyim bari der ve onu söylerdim.
 bu yaşıma kadar bir sürü film, animasyon, çizgi film izledim, bir sürü bilim kurgu, masal, hikaye, öykü okudum. izlerken  ya da okurken heycanlandığım işte aynı beni anlatıyor, tam benim yapacağım hareket, ben olsam bende aynısını yapardım yada keşke onun yerinde olsaydım dedirten çok az kadın baş karakter oldu. dövüşen, mücadele eden, pes etmeyen her kadın karakter benim için etkileyicidir ama iz bırakanlar nadirdir. bunlardan bir tanesi Elektra'dır. kırmızı kostümlü, iyiliğin de kötülüğünde uğruna savaş verdiği hazine, kadın savaşçı Elektra.



diğer biri son zamanların en popüler karakteri olan Katniss Everdeen (the hunger games). onun yılmadan pes etmeden gözü kara ama vicdanlı mücadelesine hayran olmayan kimse yoktur bence ama benim için bir başka hayranlık vericiydi. verdiği kötü kararlar da doğru kararlar da benim için geçerliydi.




ama gelmiş geçmiş en hayran olduğum "aha o benim işte" dediğim tek karakter Mulan'dır.
Mulan, sevdiği insanlar için hayatını gözünü kırpmadan ortaya atabilecek, bir ordu erkeğin arasında yaşayabilecek ve yine bir ordu erkeğe kafa tutabilecek cesarete sahip, bir leydinin değil bir savaşçının asaletine sahip bir prensestir. önüne ardına dikkat etmeden yürür ama asla ıskalamayan bir nişancıdır. kızların o zamanda giymeye zorunlu tutulduğu uzun elbiselerin paçalarıyla baş edemez ama zırhının içinde rahat eder.
klişelerin çok ötesinde bir karakterdir. kurtarılmayı beklemez hatta kurtarmaya gider. başkalarının onun yerine karar vermesini  beklemez hatta bunu kabul etmez, başkalarının yerine karar verir ve uygular.
sevdiği insanların kötü söz veya davranışıyla kırılıp incinecek kadar narindir ama yine sevdiği insanlar için açlığı, susuzluğu, işkenceyi hatta ölümü göze alacak kadar güçlüdür. kimse ona söz geçiremez ama o bir tabur askere generallik edecek kadar katıdır. savaşın kaderini değiştirecek kadar zekidir.


1998 Disney yapımı olan Mulan tam bir görüntü harikasıdır. Mulan'ın babasının evi ve köylerindeki bütün evler mimari harikası denebilecek durumda. orduda ise gördükleri eğitim sıkı, askerlerin karınları tok sırtları pek. tek bir bölükle çin'i kurtarıyorlar. sevdiğimiz bütün karakterler başlarına kötü bir şey gelmeden savaştan çıkıp evlerine dönüyorlar.




Hua Mulan (2009) da ise masal dünyasında gezinen hayallerimiz, çocuk ruhumuz, iyi bir dünyaya olan inancımız tabir-i caizse boka basıyor.
bugün direkizle.net de denk geldiğim Hua Mulan'ı görünce aklıma 2005-2006 yıllarında deli gibi her gün izlediğim animasyon geldi aklıma heycanla açtım (tabi ki orda kaldırılmıştı ve 3 saat aramak zorunda kaldım) insanı masal dünyasından alıp kafa üstü beton zemine çarpan bir filmle karşılaştım, savaşın iç yüzünü anlatan bir filmle, çin'in iç yüzünü anlatan bir filmle, açlığın ve sefaletin iç yüzünü anlatan bir filmle, savaşta duygulara yer olmadığını özellikle de hiç bir şeyin güllük gülistanlık olmadığını anlatan bunu gözümüze sokan bir filmle karşılaştım.
çin, m.s 450, köylerdeki evlerin harabe gibi olduğu, insanların erzak bulmak da sıkıntı çektiği, kıt kanaat geçindiği zamanlar. bir kız, babasını sevip onunla ilgilenen, o onaylamadığı halde savaş sanatlarıyla ilgilenen ve yine babası hasta olduğu için onun yerine erkek kılığına girip orduya katılan.
askerlerin savaştan kaçması, hırsızlık yapması, tecavüz etmesi, cepheye kız sokması idam cezasıyla sonuçlanır.katı kurallar katı eğitim sınırlı yiyecek ve içecekler. bu koşullarda savaşa hazırlanırlar.
animasyonda hunlara karşı verilen mücadele Hua Mulan'da azak boylarına karşı veriliyor. babasının barış isteyen yüreğine karşın hırsları, egoları, kötü kalbi ve açgözlülüğü insanlığının önüne geçmiş bir genç kağan olarak tanıtılıyor azak cephesi.
küçüklükten beri tanıdığı, komşusu Kaplan'ın da yardımıyla cephede kendine bir yer edinen Mulan tarafında ise durum daha karmaşıktır. ilk başta kız olduğu ortaya çıkmasın diye hırsızlık suçunu üzerine alıp idamını beklerken ilerde aşık olacağı adam Wentai tarafından kurtarılan Mulan üstün savaşçı yeteneğiyle rütbeden rütbeye yükselir.ama bu rütbelerin ona acıdan ve üzüntüden başka bir şey getirmez. katıldığı her bir savaşta yitirdiği kardeşlerinin üzüntüsünün üzerine öldürdüğü her bir adamın ondan götürdüğü insanlığın üzüntüsü eklenir ve taşıyamayacağı bir yük haline gelir. aradan 12 yıl geçmiştir generalliğe yükselmiştir ancak ne o baştaki heyecan kalmıştır nede savaşmaya olan isteği. geriye kalan yalnızca yorgunluk, tükenmişlik ve kalp kırıklığı kalmıştır. en son sevdiği adamın ölüm haberini aldığında yıkılmıştır. artık ayakta duracak, savaşacak, eğitim verecek hatta nefes alacak gücü kalmamıştır. yaptığı tek şey ölen kardeşlerinin kanlı kemerlerinin asılı olduğu ipten kemere bakıp şarap içip ağlayıp uyumaktır.
elbette kendine gelip tekrar ayağa kalktığı bir gün gelir. ayağa kalkar askerlerine onları koruma ve daha güçlü olma sözü verir. ve bu ayağa kalkan Mulan artık eski Mulan değildir. babasının "savaşta duyguya yer yok" derken ne demek istediğini anlamıştır. kalbi taşlaşmış, hissettiği sevgi, acıma veya minnet duygularının stratejisinin önüne geçmesine izin vermeyen birisi olmuştur. zafer üzerine zafer kazanan çin'in belki de gelmiş geçmiş en başarılı generali olmuştur. fakat ne kazandığı zaferler ne de aldığı hediyeler onun yüzünü güldüremez olmuştur.


en son azakların saldırısı için mükemmel bir planla savaş alanına çıkan Mulan ve ordusu doğanın azizliğine uğrar ve çok fazla asker kaybı verir, Mulan yaralanır. ve ordusu iki dağın arasına sıkışacak bir yere sığınmak zorunda kalır. orada sevdiği adamın aslında ölmediğini görür ama ruhu onu çoktan terk etmiştir. üzerine askerlerinin bir bölümünün esir edilişini ve ibret almaları için işkenceye maruz kalmalarını seyretmek zorunda kalır. üstelik işkence görenlerden biri de Kaplan'dır.






























 
orada baş komutanın destek göndermesi gerekirken göndermeyip onlara ihanet etmiştir, azaklar tarafından açlık  ve susuzluk yüzünden yada aldıkları yaralar yüzünden ölüme terk edilirler. Wentai prens olduğunu söyleyip kendini askerleri için feda eder, onlara erzak ve ilaç yardımı karşılığında onların esiri olmayı teklif eder. kağan teklifi kabul eder ve erzakları bırakıp prensi önlerine katıp savaş alanını terk ederler.
Mulan askerleri evlerine gönderir ve tek başına prensi kurtarmaya gider. azakların kağanını öldürüp prensi kurtarır ama prens, azaklarla nihai barışın sağlanması için prensesle evlenmek zorunda bırakılır..

filmden birkaç replik:
babasının askere çağrı mesajını alıp evi terk edip orduya gitmeden bir önceki gece babası kılıcını parlatırken Mulan'a "ilerde bir gün gökyüzünde hiç görmediğin bir yıldız keşfedeceksin, o yıldız ben olacağım Mulan. annen uzun zamandır göklerde, yalnızlıktan sıkılmıştır." sözleriyle beni neredeyse ağlatacaktı.

Mulan (Wentai'ye) : öldükten sonra bile hatırlayacağım tek kişi sensin.

Mulan: artık savaşmak istemiyorum. general olmak da istemiyorum. normal bir insan olmak istiyorum.
Wetai: kim savaşmak istiyor ki? ben de savaşmak istemiyorum. eğer hayatımı savaşı durdurmak için kullanabilseydim bunu çok uzun zaman önce yapardım.problem, seçim şansımız yok. bir kere generallik armasını taktınmı hayatın artık senin olmaktan çıkar.

ve prens kendini feda etmeden hemen önce tüylerimi diken diken eden allah allah dedirten şu konuşma:

Mulan: kahraman askerlerim, burada beklememizin nedeni başkomutanımızın da karşıdan gelecek olmasıydı.ancak kendisi plana uymayarak bize ihanet etti. bugün cepheyi kanlarımızla sulayacağız, gerekirse hepimiz öleceğiz, belkide bu son savaşımız olacak. sizden hep yaptığınız gibi benimle olmanızı istiyorum. özgürlüğümüz için, adalet için.
askerlerim hiç boyun eğmediniz, asla yalvarmadınız. şimdi de öyle yapın. bu son savaşımız en büyük olanıdır! cesur olun. korkularınızdan sıyrılın. kendiniz için değil; geride kalanlar için, özgür çin için, adil çin için!! tüm benliğinizle, adil çin için !




yani bu film hiçbir şeyin masallardaki gibi olmadığını her fırsatta gözümüze sokmayı ihmal etmemiş. mutlu sonların olmadığı anlata anlata bitirememiş, insanların duygularına gerçekten dokunmayı başarmış güzel bir film.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Sevgilinin Yüreği Uğruna



Yüreğiniz uçmak istiyorsa, kafeslemeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
Kanatları kanayana kadar devam edecektir.
Hatta belki kendiniz bile engel olamayacaksınız ona, ne kadar çok isteseniz de.
Uçarken öldüğünü de hissetse, ölürken uçmaya devam edecektir.
Belki dostlarından belki tanımadıklarından yardım alıp dur duraksız gidecektir.
Dualar okuyacak, adaklar adayacaktır.
Onun için tek amaç sevdiğine ulaşmaktır.
Tek isteği vardır, karşıdan ona doğru uçan
'sevgilinin yüreği'ni görmek.

24 Haziran 2012 Pazar

Kalbim

  Kalbim, üzerine yağmur yağan, yolları çamurlu bir sokak. Yani kimsenin bulunmak istemediği bir yer.

  Kalbim, tahtaları paramparça olmuş, yıkık dökük bir ev. Kimsenin onarmaya tenezzül etmeyeceği bir harabe.

  Kalbim, sağa sola çarpmaktan her tarafı göçük ve çiziklerle dolu bir araba. Kimsenin tamir etmeye gerek görmeyeceği bir hurda.

  Kalbim, huzurevine terk edilmeye layık görülmüş, emekleri boşa gitmiş bir ihtiyar.

  Kalbim, bütün ömrünü dinine adamış, ibadetlerini bir an olsun aksatmadan yerine getirmiş ancak öldüğünde, öteki dünya diye, Tanrı ve hesaplaşma diye bir şey olmadığını gören bir dindar.